16 Şubat 2014 Pazar

Christine ve Antoine'ın ilişkisi

Antoine'ın, çocukluğunda sahip olmadığı aile yaşantısını, sevgilisi olan kızların aileleriyle yaşadığını ve özlemini çektiği doyumu önce Colette'in daha sonra Christine'in ailesinin yanında bulduğunu söylemek
yanlış olmayacaktır. Christine ve Antoine'ın ilişkisi, Antoine'ın başka bir kadına karşı hissetmeye başladığı abartılı hayranlığa dek tutarlı biçimde sürer. Kadının ortaya çıkışına dek Antoine, Christine'e karşı ilgilidir, ancak sonrasında    Christine'i
aramayı keser. Bunu, Christine ve ailesinin, Antoine'ın güvenli üs ihtiyacını dolduracak bir noktada yer almasına bağlamak    mümkündür.
Antoine, çocukluğunda sahip olmadığı aileyi bulmuştur ve onların varlığının verdiği güven ile başka kadınları ve çevreyi gönlünce keşfetme şansına kavuşur. Christine, Antoine'ın ilgisine karşılık vermekte, bu şekilde Antoine için özlemi çekilen güvenli üssün bir parçası halini almaktadır. Bir yandan, annesinden tutarlı bir sevgi görmemiş olan Antoine'ın tutarlı bir ilişkiyi nasıl yürüteceğini de bilmediği de düşünülebilir. Aslında bu [tutarsızlık,    Antoine'ın
hayatının bütününde göze çarpmaktadır. Karakterin, bu filmden başlayarak, hiçbir işte pikiş tutturarnadığı, düzenli blarak iş değiştirdiği görülür. Her işi bir süre büyük bir Ciddiyetle yapmakta, ancak bir şekilde bütün bu işlerden ayrılmaktadır. Bu anlamda karakterin hayatının hiçbir alanında tutarlılığı bulamadığı söylenebilir. Antoine ve Christine'in ilişkisinin bu döneminde, Sternberg'in tanımladığı aşk bileşenlerinden "yakınlık" bulunmaktaysa da,ı filmin sonunda çiftin evlenmeye karar vermesi ile ilişkilerine" kararlılık/taahhüt" bileşeni del eklenmiştir. Ancak çift için sorun| teşkil etmiyor gibi görünen "tutku' bileşeninin eksikliği, kanımca çiftir ilişkisinin ternel problemidir. 1970 yapımı "Aile Yuvasında, Antoine ve Christine'in evliliği veı çiftin, ebeveynlik görevlerini üstlenişi görülür. Çiftin ilişkisi bu dönemde, Lee'nin "Storge",l yani arkadaşlık tarafı baskın aşk| tanımına daha yakın görünmektedir. Antoine, Christine'ir duygularını belli etmeyen ve her zarnan Antoine'a destek verer mizacının güvenli sınırları içinde| dünyayı keşfetmeye devar eder ve işyerinde tanıştıği Japon bir kadınla, aşk denile^ rneyecek, merak odaklı bir ilişki
yaşamaya başlar. Kadınla gittiği bir restoranda canı sıkıldığında Christine'i araması ve kadının davranışlarını Christine'e şikayet etmesi, Christine'in    Antoine
tarafından bir sevgiliden çok bir ebeveyn modeli olarak algılandığının    kanıtıdır.
Antoine'ın    Christine'e
söylediği "Sen benirn küçük kız kardeşim, kızırn ve annemsin." repliği    de, karakterin
çocukluğunda annesinden gördüğü tutarsız ilgi ve sevginin telafisini, karısının desteğini    alarak yapmaya
çalıştığını açıkça göstermektedir. Christine'in buna cevabı her ne kadar "Ama ben senin karın olrnak istemiştim." olsa da, çiftin ilişkisinin dinamikleri, bir ebeveyn - çocuk trans-aksiyonu olarak süregelmiştir. Christine    anlaşma yoluna
gitmediğinde Antoine'ın sinirlenip ortamı terk etmeye (çalışması ve yapıcı adımları hep Christine'in atması da, İAntoine'ln bu ilişkide kendini (yetişkin, çözümler üretebilen )ir birey rolünde görmediğini jösteren bir başka taraftır.
Truffaut'nun, Doinel serisini ırtık sonlandırmak amacıyla Çektiği son film, 1979 yapımı "Kaçan Aşk"tır. Bu filmde,
Antoine, rnüzik dükkanında çalışmakta olan genç bir kadın ile birliktedir ve Christine ile boşanmaya karar vermişlerdir. Fiirn, Antoine'ın geçmişine son bir bakış olrna özelliğine sahiptir. Antoine'ın ilk aşkı Colette ile Christine'in    tesadüfen
karşılaşarak Antoine ile olan ilişkilerini konuştuğu bölüm, Antoine Doinel'in, sevgisiz geçen bir çocukluktan sonra, kadınlarda nasıl bir anne aradığını ve onların karşısında nasıl    çocuklaşarak
davranışlarının hoş görülmesini, affedilmesini    beklediğinin
kanıtıdır. . Antoine, Colette ile olan ilişkisinde olduğu gibi, karşılık alamazsa, istediğini alrnak için inatlaşarak her yolu denemekte, Christine ile olan ilişkisinde olduğu gibi eğer karşılık bulabilirse, kadına temelde anne rolünü yüklemekte, sonsuz hoşgörü ve affedilme beklemektedir. Christine, Antoine'a rnükernrnel bir şekilde annelik yapmıştır, ancakı Lilianne'ın    ağzından
duyduğumuz “Kötü geçmiş bin çocukluğu başka herkese öde-J ternezsin" sözü, Antoine'ırı kadınlar ve belki tutunularnayarl işlerde de beklediği sonsua sabrı bulamadığının, herkesirl Christine kadar sabır" davranarnadığının bir kanıtıdır.
Antoine Doinel'in hikayesi, başından sonuna kadar, karakterin olduğu kadar, Jean-Pierre Leaud ve François Truffaut'nun da hikayesidir. Bilindik anlamda romantik ilişkileri sürdüremeyen, herhangi bir işte tutunarnayan,    yalnızca
edebiyatı ve yazmayı çok seven, bir bakışla “uyumsuz" bu karakter, “400 Darbe"den “Kaçan Aşk"a kadar geçen yirmi yıllık süre içerisinde, eğlenceli ve zarnan zarnan hüzünlü bir yolculuk vaat etmektedir.xdizi.net

Kadınlarla ilgili filmler

Bir kadını öpmeyi, uzun bir çölü geçtik-    "Aslında bir plan değil, Charlie...
ten sonra bir şaraptan ilk yudumu almaya Daha ziyade birtur.. Zevkler dünyasında benzetir. Kadınları kokularına göre değerien-bir tur. Birinci sınıf bir otelde kalmak, enfes d irerek onlar hakkında çıkarımlar yapmaya bir yemek yemek, güzel bir kadeh şarap çalışır. Onları, kokularına dayanarak, haya- içmek, ağabeyimi görmek... Aile gibisi linde şekillendirmeye çalışır bir anlamda ve yoktur, bilirsin (!). Sonra muhteşem bir bu çıkarımlarını kadınlarla paylaştığında da, kadınla sevişmek... Ondan sonra onlarda büyük bir şaşkınlık uyandırır.    VValdorf'taki büyük, güzel yatağıma uzanıp
Harlıe bu yolculuğu daha fazla beynime bir kurşun sıkacağım." uzatma yanlısı değildir ve yarbaya dönmek Bunları yarbaydan duyan Charlie bu istediğini vurgular sürekli. Yarbay ise    süreçten sonra daha az niyetlidir geri
Cha*lie'ye bir gün daha onunla kalması için dönmeye karşı. Yarbayı tanımaya çalışır ve ^ftebulUHU, Yemek yedikleri bir anda, onun|a kendi hayatndan bir şeyler paylaşır
mixoyun.org

2012 nin en iyi filmleri


Burcu S. : Gülmelerini beklediğin bir anda gülmedi seyirci diyelim?
Yiğit A.: A bu başka bir mevzu... Sahnede kurtadarn oluyorum ben... En arka masadaki kızın sevgilisine lavaboya gidelim dediğini de duyuyorum, bira siparişi vereni de... Önde yanındakinin kulağına eğilip beni eleştirenin de dudaklarını okuyorum. Bu arada metnime sadık kalıyorum. Gülmeyeceklerse şayet bunun gelişini hissediyorum ve kendimce yöntemlerle egale ediyorum gelen negatif dalgayı. Bunun tasviri pek zor, ancak 15 yıldır radyoda, televizyonda ve sahnede bir şeyler anlatıyorum insanlara. Gülmeyi herkes ister... O yüzden niyeti gülmek olan adama yeterince bahane veriyorum ben.
Burcu S.: Sahneye çıkacaksın diyelim.
Yiğit A.: Evet.
2012 filmleri izle
Burcu S.: Ama çok kötü şeylerin olduğu bir gün geçirdin.
Yiğit A.: Mümkündür.
Burcu S.: Ne yaparsın, nasıl güldürürsün? Daha doğrusu seni etkilerse nasıl etkiler?
Yiğit A.: Sahne tozu dediklerinin muhteviyatında bu kudret de var, etkilemez... Etkilernerneli. Negatif gibi gözüken bir ölüm haberi, Tanrı'ya kavuşmuş bir ruhun kutlaması gibi görülebilir... Bu hissiyat bütünlüğü sahnedeki amaca yönlendirilebilir ama belirtmek isterim asap bozukluğu farklıdır. Yani sahneye çıkmadan evvel birinin bir tavrı can sıkabilir, ne var ki kısa sürer. Abartıyorum belki de ama yoldaki evladını korumak adına yola atlayan anne için canının kıymeti yok ise ve asıl kıymetlisi oğlu Can ise sahnede benirn derdim de benim değil. Tek dert insanlarda çiçekler açtırabilrnek, ruhlarını güzelleştirmek, başa gelen bir kötüye karşılık, iyi neferleri beslemek. Ben böyle bakıyorum...
Yiğit A.: İyi bir seyirciyim, kaptırmak isterim kendimi filme. Bu sektörde sahne ışıkları ve kameraları göre göre insan film seyrederken de hepsinin açısını yerini v.s. düşünüyor. Kaptırmayınca da filmin çekim setinden bir farkı kalmıyor.
Burcu S.: O zaman filmlerden zor etkilendiğini söyleyebilir miyiz?
Yiğit A.: Sahnedeki gibi, bir hırkayı bırakıp bir diğerini giyiyorum, kaptırıyorum kendimi.
Burcu S.: Mizah denince sana en çok hangi filmler/oyuncular/karakterler hırka q ı y d ı rrn ı stı r ?
Yiğit A.: Takdir gören sanatçılar varsa benim bir şey giyinmeme gerek kalmıyor ama beni güldüren insan az genelde. İsim saymak da güç benim için ancak tebessüm yaratanı bile pek başarılı buluyorum, saygı duyuyorum. Türkiye'de de tarifsiz başarılı isimler var elbet.
Burcu S.: İsim vermeyeceksin herhalde...
Yiğit A.: Yok... Kimi desem olmaz... Kimseyi demezsem kimse alınmaz.
Burcu S.: Recep İvedik hakkında ne düşünüyorsun? Kimi seyirci ona gülmekten rahatsız oluyor.
Yiğit A.: Aslında güldürüyorsa bir şekilde, ne güzel. Ben de gülüyorum bazen. Ama söz konusu karakter aslında sokakta görmek istemediğimiz Türkiye gerçeği karakteri, o yüzden tavsiye etmiyorum kendime izlemeyi... Çünkü Kurtlar Vadisi de iyi bir dizi olabilir ama onun yüzünden bir dolu genç adam kendini Polat zannediyor, önüne gelene dayı gibi hesap soruyor. Yanlış bence. E bu durumda Recep İvedik olmaya heves eden de var. Ne kadar doğru? Bana göre değil ama bir başkasının doğrusu ise amenna...

7 Şubat 2014 Cuma

Tanrı’nın kitapları, melekleri ve peygamberleri var.


Günahları ve sevapları var.
Cenneti ve cehennemi, ahiret günleri ve hesap defterleri var.
Peki, Şeytan’ın nesi var?
İçgüdülerimiz ve ortak çıkarlarımızdan başka hiçbir şeyi.
İşte bu yüzden Tanrı mümin arar.
Şeytan ise ortak.”
%
Kevin suçluları bile cezadan kurtararak işindeki başarısını arttınry Bu da onu John Milton’un şirketine ortak olmasına yol açar. John'a cjöre Tanrı bir oyunbozandır. Sadece izlemeyi sever. İnsana içgüdü verir ve sevapları günahlarıyla onu değerlendirir. Şeytan ise insanı tüm eksiklikleriyle kabul eder. Bu nedenle Şeytan hümanisttir. Her şeyi insan için yapar. Onunla yapılan ortaklıklarda ücretler peşin ödenir. Şeytan'ın ortağı hâline gelen Kevin'e John, Alice ile beraber olarak çocuk yapması karşılığında hazır mutluluk vaadinde bulunur. John'un Kevin ve Alice'in bir çocuk sahibi olmalarını istemesinin yanında, Mary Ann'in çocuk istemesine rağmen çocuklarının olmuyor oluşu tezatlık içermektedir. Mary Ann ve Kevin tarafından doğacak olan çocuk, Tanrı inancıyla büyüyen Tann'mn çocuğu olacaktır. Kevin’ın Alice tarafından doğacak çocuğu ise “Deccal" olacaktır. Bu nedenle Mary Ann'in çocuk sahibi olmasını John'un engellemiş olabileceği ihtimaldir.
Şeytan tüm bunlara rağmen, o kadar da kötü değildir. Örneğin, Mary Ann'in Kevin'a ihtiyaç duyduğu bir sırada, John Kevin'a gidip karısıyla olmasını söylüyor. İşleri düşünmemesini sadece karısıyla olmasını öğütlüyor. Fakat Kevin işlerine devam etmeyi seçiyor ve bu seçimi karısını ölüme götürüyor. John, son monoluğunda söylediği sözde aslında Şeytan'ın o kadar da suçlu olmadığını gösteriyor: “Ben sahneyi kurarım. Sizler ipleri çekersiniz.”. Bunun yanı sıra Şeytan Kevin’ın başarılı olabilmesi için muhtemel tehditleri ortadan kaldırıyor. Örneğin, Kevin'ın yönetim kuruluna atandığı sırada, Eddie Barzoon hem Kevin'a hem de John'a açık tehdit mesajı veriyor. Bunun hemen ardından, John'un Kevin'e Eddie Barzoon hakkında verdiği monolog sırasında Eddie iki sokak soyguncusu tarafından öldürülüyor. Bu monolog hem postmodern dünya eleştirisi oluşuyla hem de var olan teknolojilere getirdiği bakış açısıyla, 20. yüzyılın tamamen Şeytan'ın ürünü olacağını kanıtlamaktadır:”


ozsel.net

Evlilik Öncesi Danışmanlık ve Evliliğe Hazırlık


Bu alanın kısa tarihine baktığımızda, bilmen ilk evlilik öncesi çalışma 1962'de İspanya da bir kilisede başlamıştır (Rahip Frank'in de bu ekolden geldiği söylenebilir!). Bunu takip eden yıllarda, akademi çevrelerinde de benzer çalışmaların başladığı görülmektedir. 1970’li yılların başında Sauber, Florida Devlet Üniversitesi nde ilk “evlilik ilişkisini geliştirme" programını hazırlayarak oldukça başarılı sonuçlar almış ve sonraki çalışmalara öncülük etmiştir. Sauber in ardından 1979'da Miller, Nunnaly ve Wackman, 1981'de ise L'abate tarafından benzer programlar geliştirilmiş ve çalışmalar yapılmıştır. Bu programların tümünde araştırmacılar evlilik yaşamı hakkında bilgi ve evlilik sürecindeki tartışmalar gibi öğeler üzerinde durmuşlardır (Kalkan. 2002).

Frank’in "Sağlam Evliliğe Hazırlık Kursu"nun yanı sıra bu alandaki programlara baktığımızda; Guemey ve arkadaşlannın (1986) Pensilvanya Devlet Üniversitesinde geliştirdikten İlişki Geliştirme Programı (The Relationship Enhancement Program. RE) başta gelmektedir. Pozitif yönelimli olan bu program, temel görülen ilişki faktörlerini güçlendirilmesi ve geliştirilmesini içermektedir. Markman ve arkadaşları (1993) ise Denver Üniversitesi nde İlişki Geliştirme ve Önleme Programını (The Prevention And Relationship Enhancment Program. PREP) yapılandırmalardır Daha çok. ilişkilerin negatif boyutlarına odaklana program, çatışma ite baş etme ve diğer temel sorunlara yaklaşımları içermektedir. Yine Olson ve arkadaşlarının (1999) Hazırlık/Gelişme Programı (The Prepare/Enrich Programme) ve Stahmann ve Hiebert'in (1997) Bütünsel Evlilik Öncesi Danışmanlık Programı (The Integratıve Premantal Counselling Programme) bu çalışmaların önde gelenleri arasında sıralana bilir.
İlişki Değerlendirme Envanterleri
Evlilik öncesi danışmanlık ve evliliğe hazırlık alanı kendi değerlendirme envanterlerini de oluşturmaya başlamıştır. Yabancı literatürdeki evlilik öncesi değerlendirme envanterleri arasında en bilinen ve en yaygın kullanılanları; Holman ve arkadaşlarının İlişki Değerlendirme Anketi (Relationship Evaluation Ûestıonnaıre. RELATE). Olsonun Evlilik Öncesi Kişisel ve İlişki Değerlendirme Envanteri (Premantal Personal and Relationship Evaluation. PREPARE) ve Markey’in Çiftlerin Açık İletişimini Destekleme Envanteri’dir.(Facilitating Open Couple Communication. Understanding. & Study. FOCUS). Tüm bu envanterler, beklentiler, kişilik, iletişim, çatışma çözümleme, mali idare, sosyal aktiviteler. cinsel yaşam, çocuklar ve ebeveynlık. aile ve arkadaşlar, roller ve din gibi başlıkları içermektedir.

Kaynak : bogazhooligans.net

Psikolojik filmler izle


Ruth ve Idgie, Ninny ile de Evelyn arasında gelişen arkadaşlıkta, koşulsuz olumlu saygının pek çok örneği karşımıza çıkıyor Her ıkı arkadaşlık ilişkisinde de tarafların birbirlerine zıt kişilik özelliklerine sahip olmalarına rağmen, birbirlerini yadırgamadıklarını, olduklan gibi kabul ettiklerini ve hayatlarının bir parçası hâline getirirken adeta birbirlerini butunlediklerini görüyoruz. Sevinçleri de üzüntüleri de ortak yaşamalan, birbirlerinin hayatında gerçekleşen olaylardan adeta kendi başlarına gelmiş gibi etkilenmeleri, izlerken bızlere günümüz modem dünyasının dayattığı yüzeysel ilişkileri sorgulattırıyor ister istemez Bir insanı hayatımızın bir parçası hâline getirebilmemiz ne kadar mümkündür? Kendi bencılliklenmizden sıyrılıp hayata biraz da bir başkasının gözünden bakmamız? Onu. beğendiğimiz ve beğenmediğimiz tüm özellikleriyle, sadece o' olduğu için sevebılmemiz? İlişkinin türü ne olursa olsun (kardeş, arkadaş, romantik ilişki vb) sadece o insanın hayatımızda var olmasından mutluluk duymamız, ne şekilde giderse gitsin yerinin asla doldurulamacağını hissetmemiz ne kadar mümkündür? Bir başkasının, hele ki aramızda kan bağı olmayan birisinin hayatını kendi hayatımız gibi sahiplenmemiz ne kadar olasıdır? Ve bunun içimizden gelerek, doğal olarak gerçekleşmesi?
hittoplist.net film izle